Nereye Baktığında Göremediğin Yeri Nasıl Baktığında Görebilirsin.


“Sinema, genellikle anlaşılması zor, yüksek bir yaratıcılık gerilimi içeren bir özgün sanat biçimidir. Bu, ben anlaşılmak istemiyorum demek değil, ama Spielberg gibi, örneğin genel kitle için bir film yapamam. Eğer yapabileceğimi keşfetseydim acı duyardım..."
-Tarkovsky


Sanat varoluşumuzdan beri gelen hakikattir , Tanrı'nın yaratışında ki yetenektir.

Sanat... aslında... Sanat ideallerin yansımasıdır, bir daha atılamayan imzadır, insanın düşünebildiğini yansıtır , bu yüzden sanatı gördüğümüzde hep aklımıza sanatçı gelir.

Sanat, tanımı gereğince belirli bir hitap kitlesi olan , kazanç amacı gütmeyen ve belirli bir yaratıcılık içeren yöntem biçimidir. Sanat yapay bir güzellik içerir çoğu zaman estetik ile . İnsanlık için sanatın tarihi milattan öncesine dayanmaktadır hatta bazı kazı-bilimciler karanlık çağlara kadar da dayandığını iddia etmektedir. Yani bu kadar öncesine dayanan duyguları ve düşünceleri tasvir etme yöntemi ne kadar köklü olduğunu ve artık aklın birer ayrılmaz parçası olduğunu bize uzun zaman önce kanıtlamıştır.

Sanat aktarılırken yüzyıllardan beri gelen hitap kitlesi hep sorun olmuştur. Edebiyatta da uzun yıllar süren göçler, savaşlar gibi sosyal siyasi sonucu kültür etkileşimiyle birlikte hitap kaygısı problemi ortaya çıkmıştır. Zamanla birçok olaylar sonucu şekillenen sanat günümüzde ki halini almıştır. Peki hitap kaygısına ne olmuştur?

SİNEMA!

Sinema sanatı aslında hitap kaygısından ortaya çıkmıştır. İnsanın düşüncelerinin ve fikirlerini yazıya dönüştürülemeyeceğini veya dönüştürülse bile okuyucuların buradan bir ankam çıkaramayacağı düşüncesinden daha uç olursa insanın olmasını istediği şeylerin okuyarak değilde daha üst gerçeklik istemesinden doğmuştur. Peki gerçekten sinema yakın çağda mı doğmuştur?

Fotoğraf makinesi 1852 yılında icat edilmiştir, ondan öncesinde İbni Heysem ve Leonardo da Vinci'ye kadar dayanan kimyasal karışımlar ile oluşturulan pozlama fotoğraf makinesinin icatının fikrini oluşturmuştur. Bundan sonra 24 karenin birleştirilmesi ile kamera; 1903 yılında Edison şirketinin yapımcılığıyla yapılan “The Great Train Robbery” adlı kısa ve basit bir hikaye barındıran bu film ile sinema sektörü "icat" olmuştur. Aslında öncesinde de birçok film deneyimi olsada bunlar sadece belirli alan çekimleri ile sınırlı kalmıştır. (Paris meydanı , İstanbul sokakları…) 
Fakat;
Sinema aslında kameranın icatından önce icat olmuştur çünkü insanın her zaman düşüncesinin bir kıyısında kendi yaşadıklarını dilin ötesinde gösterme , kendi düşündüklerini aktarma fikri yatmaktadır. Birşeyin bilinmesi için illa gerçekten icat olması mı gerekir? Düşünmek bir bakıma keşfetmek, icat etmek değil midir? En basitinden "zaman makinası" nı ele alalım, şu an duyularımızla gerçekte böyle birşeyin henüz olmadığını biliyoruz fakat her rüyamızı, izlediğimiz filmleri; Martin McFly'ı , Sarah Connor'u öldürmeye yeminli T1000'i nereden bilecektik ki? İşte bu yüzden sanat vardır, sinema bu yüzden kameradan önce icat olmuştur. Bir sinema filmi olan 2001 Space Odyssey filmini izlediniz mi? Film her eleştirmenin görüşünde bir Kubrick harikasıdır. Güneş'in Dünya üzerinde yükselişi ve insanlığın evrimi adına maymun-insanın ilk keşfi olan kemikten yapılma “sopa” ile hem kendi kabilesini düşmanlardan korumuş hem de kendini dik durabilmeyi sağladığı için günümüzün omurga sistemini oluşturmuştur. Sonrasında ise gökte havalanan kemik Floyd’u taşıyan ve uzay istasyonuna kenetlenen bir uzay gemisine dönüşür. Kızı ile iletişim sağlamaya çalışır sonrasında Rus bilimadamı kafilesinden Elena ile karşılaşır. Clavius’ta ki Amerikan Üssüne gittiğini söyleyince, Dr. Andrei Smyslov, antlaşmalara rağmen bir Sovyet mekiğinin inişine izin verilmediğinin ve hiç kimsenin neden Clavius ile iletişim kuramadığını sorar örtpas edilen bazı şeylerin ardından hikaye böylece gelişir.

 “Ben film sektöründe bilim kurguya baktığım zaman her zaman "Metropolis". "Blade Runner". "2001: A Space Odyssey" filmlerinin mihenk taşı olduğunu düşünürüm; Eğer gezegene inmekten ve sehayat etmekten bahsediyorsanız o zaman, "2001: A Space Odyssey" kaçınılmazdır. Sadece bir tane 2001 vardır. Bu yüzden bende bunun çok yakın olmasını istemem (Interstellar)”
 Christopher Nolan “2001: Space Odyssey” filmi hakkında böyle bahsetmiştir. Interstellar filmini bu filmden ilham alarak yapan Nolan filmin vaadettiği tüm öngörüleri ve bilimsel gerçekliği yaklaşık 48 yıl sonra günümüzün gerçekliği ile hazırlayan Nolan, aslında bu gerçekliği ve öngörüleri hazırlarken zorluk çekmemiştir zira Kubrick'in filmde öngördükleri; çoklu tv kanalları, uzay seyahati , gerçekliği sır olarak saklanan uzay kolonileşmesi, taşınabilir bilgisayar ve televizyonlar, ses tanıma (Siri mesela) , ticari uçuşlada koltuk arkası eğlence ekranı ve aklımdan çıkan bir çok şey günümüzde var olan şeyler Nolan'ın da kendinden ve yakın geleceği tahminden hazırlayıp bu filmi sunması zor olmamıştır. Fakat sadece ticari amaçlı yapılsaydı veya kitleleri eğlendirme veya öğretme amacı gütseydi biz bu öngörülerden veya gerçeklerden yararlanabilirmiydik? Jules Verne bize Ay'a çıkılacağını mı öğretmiştir? Yoksa sadece bir öngörü ve yol gösterme ile buranın da birgün feth edileceğini mi söylemiştir? "...Sinema, insanlığa hiçbir şey öğretemez, çünkü insanlık, hiçbir şey öğrenemeyeceğini, son dört bin yılda yeteri kadar ispatlamıştır." Tarkovski aslında bize 35 sene öncesine kadar böyle demişti aslında kendisine baktığımızda anlaşılması zor , imgelere çokça yer veren , karmaşık bir kurgu anlayışına sahip ve sinemayı kendince bir gerçek kendini adadığı tek sebep olarak görmüştür. Bu yüzden 1975 yapımı "Ayna" filmini izlediğinizde Andrey'den imgeler şeklinde izleri , soyut değindiği geçmişi ve kendini karakter ile özdeştirerek bize seslenmesi insanlara birşey öğretilemeyeceğini ama kendine bir pay çıkarabileceğini göstermiştir (aslında onu bile göstermemiştir).
Tarkovski'nin korktuğu şey anlatmak istediğini anlatamama korkusudur kendi zihninde parlayan düşünceleri herkesin zihni için aydınlık olmayabilir bu yüzden genel kitle film yapmaktan sürekli kaçınır, ama asıl korktuğu şey yaptıkârının; sanatın, sinemanın ticarete dökülmesi olmuştur. Aslında tek Tarkovski'ye has bir korku değil tıpkı Kubrick'te aynı endişeleri sahiplenmiştir hatta öyle ki 2001 filminden sonra kullandığı tüm setleri birdaha kullanılmaması için yok etmiştir. Peki genel kitle film yapmak sanat yapmaktan uzak mıdır? Tabi ki hayır! Sinema sadece belirli bir kitleye hitap edebilir ama tüm filmlerin de bir kitleye hitap etmesini beklemek saçmalıktır fakat ticari amaçla tüm kitleye hitap etmekte saçmalıktan başka birşey değildir. Günümüzde 80'lı ve 90'lı yıllara nazaran sinema için teknik imkanlar artmıştır bu da eskiden yapılması güç ve zor olan veya maliyetli olan filmleri yapımını kolaylaştırmıştır. Bu da sürekli köşede zamanının gelmesini bekleyen çizgi roman evreni için bir ışık olmuştur ve sinema için hayal gücü geniş olan bir çok ürün girmiştir fakat zamanla bu teknik imkanlar suistimal edilmiş ve sektörü zanaat amacına çevirmişlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.